Hukuk düzenimizde kişiler, gerçek kişiler ve tüzel kişiler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Gerçek kişi, tam doğmak ve sağ olmak şartı ile kişinin anne karnından ölümüne kadar olan süreyi hukuken tanımlayan terimdir. Tüzel kişi ise bir amacı gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelen ve hukuk sistemi kurallarına göre oluşturulan bir varlıktır. Görüleceği üzere tüzel kişilik, kendisini meydana getiren kişi veya mal topluluğundan bağımsız bir yapıdadır. Bu bağımsızlık neticesinde tüzel kişinin iradesi organları aracılığıyla açıklanmakta, bu irade açıklamalarından tüzel kişinin kendisi bizzat sorumlu olmakta ve tüzel kişiliğin ortaklarının kanuni istisnalar dışında herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.
Tüzel kişiler süreklilik arz eden, ortak ve belli bir amacı gerçekleştirebilmek adına ortaklarından ayrı ve bağımsız bir kişiliğe sahip olduğundan dolayı tüzel kişiliği malvarlığı ortaklarının malvarlığından ayrıdır. Bu nedenle sınırlı sorumluluk ilkesi burada kendini göstermektedir. Bu ilkeye göre tüzel kişiliğin ortakları; taahhüt ettikleri sermaye payını ortaklığa ödedikleri oranda, ortaklık borçlarından dolayı sorumlu tutulamayacaklardır.
“…Bir sermaye şirketi türü olan limited şirketlerde ortaklar açısından sınırlı sorumluluk ilkesi geçerlidir. Ortağın asıl borcu, taahhüt ettiği sermayeyi ödemektir. Sermaye borcunu tam olarak yerine getiren ortağın sorumluluğu sona ermektedir. İlke olarak kanun, ortaklarla limited şirket alacaklıları arasında bir ilişki kurmamış, alacaklılara gereğinde ortaklara başvurma imanını tanımamıştır. Ancak bu ilkenin bir istisnası, kamu borçlarından dolayı ortakların sorumluluğudur…” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2007/2139 E., 2008/4159 K.)
Bazı hallerde tüzel kişiliğin sorumluluğunun tam, ortaklarının sorumluluğunun ise sınırlı olması, kötü niyetli olarak kullanılabilmekte ve bunun sonucunda hak sahipleri, hak kaybına uğrayabilmektedir. Peki bunun önüne geçmenin bir yolu var mıdır?
Medeni Kanunumuzun 2. maddesinin ilk fıkrası uyarınca herkes hukuki haklarını kullanırken ve borçlarını öderken dürüst davranmakla yükümlüdür. Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere, bazen ortaklar tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanarak kendilerini borçlardan kurtarmakta, bu nedenle de alacaklılar bu durum karşısında büyük zararlara uğrayabilmektedir.
Hukuk sistemimizde bu kötü niyetli davranışları engellemek adına Yargıtay kararları ve doktrinsel tartışmalar sonucunda “tüzel kişilik perdesinin aralanması” kavramı ortaya çıkmıştır. Şuna dikkat çekmek gerekir ki; tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kanunla düzenlenmemiştir. Bu nedenle bu yola, oldukça istisnai durumlarda başvurulabileceği unutulmamalıdır. Eğer ortada bir kanuni düzenleme var ise, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluna başvurulamayacaktır.
Bu teori sayesinde tüzel kişilikten alacaklı olan kişiler, tüzel kişilerin ortaklarının mal varlığına başvurabilecek ve sorumluluklarına gidebilecektir. Ya da tam tersi olarak ortaklardan alacaklı olan üçüncü kişiler bazı şartların mevcut olması halinde tüzel kişiliğin malvarlığına gidebileceklerdir. Şu hususa da dikkat etmekte fayda vardır: Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması sonucu tüzel kişiliğe hukuken tanınan kişilik tamamen kaldırılmamakta yalnızca kötü niyeti engellemek adına perde aralanmaktadır.
“…Kural olarak tüzel kişiler kendilerini oluşturan kişilerden bağımsız ayrı kişiler olup “sınırlı sorumluluk” ilkesi çerçevesinde hukuki işlemlerde taraf olurlar. Kimi zaman sözleşme ve kanundan doğan borç ve yükümlülüklerden kurtulabilmek için tüzel kişiliğin araç olarak kötüye kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Bunun engellenebilmesi amacıyla doktrinde “perdenin aralanması” teorisi geliştirilmiş, zaman içerisinde Yargıtay uygulamalarında da bu teori benimsenmiştir. Perdenin aralanması ile şirket kurucusu gerçek kişilerin sorumluluğuna gidilebildiği gibi, aynı şirketler içerisinde yer alan …şirketler arasında da sorumluluğun gerçekleştiğinin kabulü sağlanabilir…” (Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2016/2671 E. 2016/3423 K.)
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması 3 farklı şekilde olmaktadır: Tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması, Tüzel kişilik perdesinin ters kaldırılması ve Tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılmasıdır.
– Tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması; daha çok öz kaynak yetersizliği halinde ortaya çıkmaktadır. Nitekim sermaye şirketlerinde pay sahiplerinin, belirli bir esas sermaye miktarını kanunen şirkete özgüleme borcu bulunmaktadır. Esas sermaye miktarı, şirketin faaliyetlerini gerçekleştirebilecek ve bu faaliyetler esnasında doğabilecek zararları karşılayacak miktarda olmalıdır. Bu nedenle; bir şirketin yetersiz öz kaynağa sahip olması durumunda şirketin sahip olduğu bir borç dolayısıyla şartların mevcut olması halinde şirket ortaklarının şahsi malvarlıklarına gidilebilmesi mümkün olmaktadır.
– Tüzel kişilik perdesinin ters kaldırılması ise; çoğunlukla pay sahipleri ile şirketin malvarlığının birbirine karıştığı hallerde başvurulacak bir yoldur. Eğer ortakların kişiliği ile tüzel kişilik veya tüzel kişinin malvarlığı özdeşleşmiş ise tüzel kişilik perdesi ters aralanacak; şirket ortağının sahip olduğu bir borç dolayısıyla şirketin malvarlığına gidilebilmesi mümkün olacaktır.
– Tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılması ise özellikle grup şirketlerde karşımıza çıkmaktadır. Yani yavru ortağın sahip olduğu bir borç dolayısıyla hakim ortağın malvarlığına gidilebilmesi bu şekilde mümkün olabilmektedir.
Tüzel kişilik perdesinin aralanması ile karıştırılabilecek bir kavram olan organik bağa da değinecek olursak; günümüzde şirket ortakları mevcut şirketlerini ticaret sicil kaydından sildirmeyip o şirketi faal olarak kullanmamakta ancak aynı veya başka bir adreste değişik isimler adı altında ayrı şirketler kurarak faaliyetlerine devam edebilmektedir. Bu durum sicilde gözükse bile faal olmayan şirketlerden alacağı olan kişilerin mağdur olmasına neden olmaktadır. Bu gibi durumlarda organik bağ kavramı gündeme gelmektedir.
Organik bağın tespitinde, Yargıtay kararları ışığında şekillenmiş bazı kriterlerin bulunması gerekmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:
– Şirketlerin ticaret sicilinde kayıtlı adreslerinin aynı olması,
– Ticaret sicil kayıtlarından şirketlerin ortakları ile diğer şirketin ortaklarının aynı olması veya iki şirketin ortakları arasında akrabalık bağının bulunması,
– Faaliyet konularının aynı olması,
– Bir şirketin kapatılarak kapanan şirkette çalışan kişilerin aynı ortaklara bağlı yeni şirkette çalıştırılması…
Bu şartlardan biri veya birkaçı mevcut ise organik bağın tespiti neticesinde alacaklı-borçlu arasındaki ilişki bakımından istihkak prosedürü işlemeye başlayacaktır. Bu sayede alacaklılar mal kaçırmaya çalışan borçludan alamadıkları haklarını organik bağ ile bağlı olan şirketten istihkakın şartları oluştuğu takdirde alabileceklerdir.
“…Geri çevirme yoluyla dava dosyasına kazandırılan, borçlu şirket ile davalı 3. kişi şirketin ayrıntılı ticaret sicil kayıtlarının incelenmesinde, borçlu şirketin ortaklarının…. olduğu, …Mahallesi 430. sokak No:10/1 …’de” faaliyet gösterdiği, davalı 3. kişi şirketin ise ortaklarının … ve … olduğu, hisse oranları dikkate alındığıda…’in şirkette hakim ortak pozisyonunda bulunduğu, şirketin 22.06.2010 tarihinde kurulduğu, ticaret sicil kayıtlarında hakim ortak …’nun, ikamet adresinin, “Y…. 430. sokak No:10/1 …” olduğunun görüldüğü, bu adresin takip borçlusu şirketin adresi olduğu, ….nun karı-koca, … ve …’nun ise anılan kişilerin çocukları olduğu hususu birlikte değerlendirildiğinde, davalı 3. kişi şirket ile takip borçlusu şirket arasında sıkı bir organik bağın bulunduğunun ve danışıklı işlemler yaparak alacaklılardan mal kaçırdıklarının kabulü gerekir. Az yukarıda da ifade edildiği gibi, 3. kişi şirketin kuruluşu 22.06.2010 olup, bu tarih davaya dayanak takibin konusu olan borcun doğumundan da sonraya tekabül etmektedir…” (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E: 2018/1051 K: 2018/14800)
Sonuç olarak organik bağ ile tüzel kişiliğin perdesinin kaldırılması teorisini beraber değerlendirecek olursak:
– Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi; çoğunlukla borçlu şirketten alacaklı olan kişilerin, şirketin ortaklarının sorumluluğuna gidebilmesi için kullanılmaktadır. Organik bağ kavramı ise farklı şirketlerin, belli şartlar sonucunda aynı borçtan sorumlu tutulması halinde gündeme gelmektedir.
– Tüzel kişilik perdesinin uygulanmasında aranan iktisadi bütünlük şartının koşulları ağır olmasına ve tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulama alanının çok dar olmasına rağmen Yargıtay organik bağın varlığının tespitindeki şartlara son derecede geniş bir açıdan yaklaşmaktadır.
– Tüzel kişilik perdesini kaldırılması teorisi de organik bağ da hakkın kötüye kullanılması yasağı ve dürüstlük kuralına dayanmaktadır.
Hukuk düzenimizde kişiler, gerçek kişiler ve tüzel kişiler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Gerçek kişi, tam doğmak ve sağ olmak şartı ile kişinin anne karnından ölümüne kadar olan süreyi hukuken tanımlayan terimdir. Tüzel kişi ise bir amacı gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelen ve hukuk sistemi kurallarına göre oluşturulan bir varlıktır. Görüleceği üzere tüzel kişilik, kendisini meydana getiren kişi veya mal topluluğundan bağımsız bir yapıdadır. Bu bağımsızlık neticesinde tüzel kişinin iradesi organları aracılığıyla açıklanmakta, bu irade açıklamalarından tüzel kişinin kendisi bizzat sorumlu olmakta ve tüzel kişiliğin ortaklarının kanuni istisnalar dışında herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.
Tüzel kişiler süreklilik arz eden, ortak ve belli bir amacı gerçekleştirebilmek adına ortaklarından ayrı ve bağımsız bir kişiliğe sahip olduğundan dolayı tüzel kişiliği malvarlığı ortaklarının malvarlığından ayrıdır. Bu nedenle sınırlı sorumluluk ilkesi burada kendini göstermektedir. Bu ilkeye göre tüzel kişiliğin ortakları; taahhüt ettikleri sermaye payını ortaklığa ödedikleri oranda, ortaklık borçlarından dolayı sorumlu tutulamayacaklardır.
“…Bir sermaye şirketi türü olan limited şirketlerde ortaklar açısından sınırlı sorumluluk ilkesi geçerlidir. Ortağın asıl borcu, taahhüt ettiği sermayeyi ödemektir. Sermaye borcunu tam olarak yerine getiren ortağın sorumluluğu sona ermektedir. İlke olarak kanun, ortaklarla limited şirket alacaklıları arasında bir ilişki kurmamış, alacaklılara gereğinde ortaklara başvurma imanını tanımamıştır. Ancak bu ilkenin bir istisnası, kamu borçlarından dolayı ortakların sorumluluğudur…” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2007/2139 E., 2008/4159 K.)
Bazı hallerde tüzel kişiliğin sorumluluğunun tam, ortaklarının sorumluluğunun ise sınırlı olması, kötü niyetli olarak kullanılabilmekte ve bunun sonucunda hak sahipleri, hak kaybına uğrayabilmektedir. Peki bunun önüne geçmenin bir yolu var mıdır?
Medeni Kanunumuzun 2. maddesinin ilk fıkrası uyarınca herkes hukuki haklarını kullanırken ve borçlarını öderken dürüst davranmakla yükümlüdür. Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere, bazen ortaklar tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanarak kendilerini borçlardan kurtarmakta, bu nedenle de alacaklılar bu durum karşısında büyük zararlara uğrayabilmektedir.
Hukuk sistemimizde bu kötü niyetli davranışları engellemek adına Yargıtay kararları ve doktrinsel tartışmalar sonucunda “tüzel kişilik perdesinin aralanması” kavramı ortaya çıkmıştır. Şuna dikkat çekmek gerekir ki; tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kanunla düzenlenmemiştir. Bu nedenle bu yola, oldukça istisnai durumlarda başvurulabileceği unutulmamalıdır. Eğer ortada bir kanuni düzenleme var ise, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluna başvurulamayacaktır.
Bu teori sayesinde tüzel kişilikten alacaklı olan kişiler, tüzel kişilerin ortaklarının mal varlığına başvurabilecek ve sorumluluklarına gidebilecektir. Ya da tam tersi olarak ortaklardan alacaklı olan üçüncü kişiler bazı şartların mevcut olması halinde tüzel kişiliğin malvarlığına gidebileceklerdir. Şu hususa da dikkat etmekte fayda vardır: Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması sonucu tüzel kişiliğe hukuken tanınan kişilik tamamen kaldırılmamakta yalnızca kötü niyeti engellemek adına perde aralanmaktadır.
“…Kural olarak tüzel kişiler kendilerini oluşturan kişilerden bağımsız ayrı kişiler olup “sınırlı sorumluluk” ilkesi çerçevesinde hukuki işlemlerde taraf olurlar. Kimi zaman sözleşme ve kanundan doğan borç ve yükümlülüklerden kurtulabilmek için tüzel kişiliğin araç olarak kötüye kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Bunun engellenebilmesi amacıyla doktrinde “perdenin aralanması” teorisi geliştirilmiş, zaman içerisinde Yargıtay uygulamalarında da bu teori benimsenmiştir. Perdenin aralanması ile şirket kurucusu gerçek kişilerin sorumluluğuna gidilebildiği gibi, aynı şirketler içerisinde yer alan …şirketler arasında da sorumluluğun gerçekleştiğinin kabulü sağlanabilir…” (Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2016/2671 E. 2016/3423 K.)
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması 3 farklı şekilde olmaktadır: Tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması, Tüzel kişilik perdesinin ters kaldırılması ve Tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılmasıdır.
– Tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması; daha çok öz kaynak yetersizliği halinde ortaya çıkmaktadır. Nitekim sermaye şirketlerinde pay sahiplerinin, belirli bir esas sermaye miktarını kanunen şirkete özgüleme borcu bulunmaktadır. Esas sermaye miktarı, şirketin faaliyetlerini gerçekleştirebilecek ve bu faaliyetler esnasında doğabilecek zararları karşılayacak miktarda olmalıdır. Bu nedenle; bir şirketin yetersiz öz kaynağa sahip olması durumunda şirketin sahip olduğu bir borç dolayısıyla şartların mevcut olması halinde şirket ortaklarının şahsi malvarlıklarına gidilebilmesi mümkün olmaktadır.
– Tüzel kişilik perdesinin ters kaldırılması ise; çoğunlukla pay sahipleri ile şirketin malvarlığının birbirine karıştığı hallerde başvurulacak bir yoldur. Eğer ortakların kişiliği ile tüzel kişilik veya tüzel kişinin malvarlığı özdeşleşmiş ise tüzel kişilik perdesi ters aralanacak; şirket ortağının sahip olduğu bir borç dolayısıyla şirketin malvarlığına gidilebilmesi mümkün olacaktır.
– Tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılması ise özellikle grup şirketlerde karşımıza çıkmaktadır. Yani yavru ortağın sahip olduğu bir borç dolayısıyla hakim ortağın malvarlığına gidilebilmesi bu şekilde mümkün olabilmektedir.
Tüzel kişilik perdesinin aralanması ile karıştırılabilecek bir kavram olan organik bağa da değinecek olursak; günümüzde şirket ortakları mevcut şirketlerini ticaret sicil kaydından sildirmeyip o şirketi faal olarak kullanmamakta ancak aynı veya başka bir adreste değişik isimler adı altında ayrı şirketler kurarak faaliyetlerine devam edebilmektedir. Bu durum sicilde gözükse bile faal olmayan şirketlerden alacağı olan kişilerin mağdur olmasına neden olmaktadır. Bu gibi durumlarda organik bağ kavramı gündeme gelmektedir.
Organik bağın tespitinde, Yargıtay kararları ışığında şekillenmiş bazı kriterlerin bulunması gerekmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:
– Şirketlerin ticaret sicilinde kayıtlı adreslerinin aynı olması,
– Ticaret sicil kayıtlarından şirketlerin ortakları ile diğer şirketin ortaklarının aynı olması veya iki şirketin ortakları arasında akrabalık bağının bulunması,
– Faaliyet konularının aynı olması,
– Bir şirketin kapatılarak kapanan şirkette çalışan kişilerin aynı ortaklara bağlı yeni şirkette çalıştırılması…
Bu şartlardan biri veya birkaçı mevcut ise organik bağın tespiti neticesinde alacaklı-borçlu arasındaki ilişki bakımından istihkak prosedürü işlemeye başlayacaktır. Bu sayede alacaklılar mal kaçırmaya çalışan borçludan alamadıkları haklarını organik bağ ile bağlı olan şirketten istihkakın şartları oluştuğu takdirde alabileceklerdir.
“…Geri çevirme yoluyla dava dosyasına kazandırılan, borçlu şirket ile davalı 3. kişi şirketin ayrıntılı ticaret sicil kayıtlarının incelenmesinde, borçlu şirketin ortaklarının…. olduğu, …Mahallesi 430. sokak No:10/1 …’de” faaliyet gösterdiği, davalı 3. kişi şirketin ise ortaklarının … ve … olduğu, hisse oranları dikkate alındığıda…’in şirkette hakim ortak pozisyonunda bulunduğu, şirketin 22.06.2010 tarihinde kurulduğu, ticaret sicil kayıtlarında hakim ortak …’nun, ikamet adresinin, “Y…. 430. sokak No:10/1 …” olduğunun görüldüğü, bu adresin takip borçlusu şirketin adresi olduğu, ….nun karı-koca, … ve …’nun ise anılan kişilerin çocukları olduğu hususu birlikte değerlendirildiğinde, davalı 3. kişi şirket ile takip borçlusu şirket arasında sıkı bir organik bağın bulunduğunun ve danışıklı işlemler yaparak alacaklılardan mal kaçırdıklarının kabulü gerekir. Az yukarıda da ifade edildiği gibi, 3. kişi şirketin kuruluşu 22.06.2010 olup, bu tarih davaya dayanak takibin konusu olan borcun doğumundan da sonraya tekabül etmektedir…” (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E: 2018/1051 K: 2018/14800)
Sonuç olarak organik bağ ile tüzel kişiliğin perdesinin kaldırılması teorisini beraber değerlendirecek olursak:
– Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi; çoğunlukla borçlu şirketten alacaklı olan kişilerin, şirketin ortaklarının sorumluluğuna gidebilmesi için kullanılmaktadır. Organik bağ kavramı ise farklı şirketlerin, belli şartlar sonucunda aynı borçtan sorumlu tutulması halinde gündeme gelmektedir.
– Tüzel kişilik perdesinin uygulanmasında aranan iktisadi bütünlük şartının koşulları ağır olmasına ve tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulama alanının çok dar olmasına rağmen Yargıtay organik bağın varlığının tespitindeki şartlara son derecede geniş bir açıdan yaklaşmaktadır.
– Tüzel kişilik perdesini kaldırılması teorisi de organik bağ da hakkın kötüye kullanılması yasağı ve dürüstlük kuralına dayanmaktadır.
Kaynak: Av. Selçuk ENER
https://www.hukukihaber.net/tuzel-kisilik-perdesinin-kaldirilmasi-ile-organik-bag-kavraminin-farklari-makale,7245.html