Bu maddede; “borçlu-kiracının ‘kira sözleşmesi’ yönünden ‘örnek: 13 ihtarlı ödeme emri’ne itiraz etmesi” ve “bu itirazının icra mahkemesince incelenmesi” konusu düzenlenmiştir.
Borçlu-kiracının, kendisine gönderilen “örnek:13 ihtarlı ödeme emri”ne, “itiraz süresi” olan 7 ve 3 gün içinde iki yönden –“kira sözleşmesi” veya “kira sözleşmesi dışındaki nedenlerle”- itiraz edebileceğini (m. 269b, 269c) ve bu itiraz ile takip duracağını (m. 269/III), takibin devamını (“alacağın alınmasını” ve “taşınmazın tahliyesini”) sağlamak
için, alacaklı-kiralayanın icra mahkemesine başvurması (m. 269/III) gerektiğini belirtmiştik.
Borçlu-kiracının “kira sözleşmesi yönünden ödeme emrine itiraz etmesi” demek, “alacaklının varlığını iddia ettiği kira sözleşmesinin (ilişkisinin) kiracı tarafından kabul edilmemesi (inkar edilmesi)”dir. Borçlu-kiracının
bunu itirazında açıkça -örneğin; “kiracı değilim”, “alacaklı ile aramızda kira sözleşmesi (ilişkisi) yoktur”, “alacaklının dayandığı (takip konusu yaptığı) kira sözleşmesi altındaki imza bana ait değildir’’ şeklinde- bildirmesi gerekir… Bu şekilde “kira sözleşmesini ve varsa yazılı kira sözleşmesindeki imzasını” açık ve kesin olarak reddetmeyen kiracı, kira sözleşmesini kabul etmiş sayılır (İİK m. 269/II, c:2).
Ayrıca belirtelim ki; alacaklı “takip talebi”nde sözlü kira sözleşmesine dayanmışsa, borçlu-kiracının bu kira sözleşmesine itiraz etmiş olması halinde, alacaklı-kiralayan, icra mahkemesine başvurup “itirazın kaldırılmasını ve tahliyeye karar verilmesini” isteyemez. Bu durumda, alacaklı-kiralayanın sulh hukuk mahkemesine başvurup “kira alacağının ödenmesi ve temerrüt nedeniyle tahliye kararı verilmesini” istemesi gerekir.
“Takip talebi”nde kira sözleşmesinin sözlü olduğunu bildirmiş olan alacaklı-kiralayan, icra mahkemesinde “kira sözleşmesinin yazılı olduğunu” ileri süremez…
Kira sözleşmesini “açık ve kesin olarak” inkar eden kiracı, bu itirazı ile birlikte ayrıca “kira borcunu ödediğini” bildiremez (İİK m. 269b/III)
Borçlu-kiracının “kira sözleşmesi yönünden ödeme emrine itiraz etmesi” üzerine, alacaklı-kiralayanın elinde “noterlikçe düzenlenmiş ya da onaylanmış” kira sözleşmesi bulunup bulunmamasına göre izleyeceği
yol değişiktir:
a. Alacaklı, “noterlikçe re’sen düzenlenmiş” ya da “noterden onaylı” bir sözleme sunduğu taktirde –“takip talebinde” ve “ödeme emri”nde ayrıca tahliye isteminde bulunmuş olmak koşuluyla- icra mahkemesinden “itirazın kaldırılmasını” ve “kiralananın boşaltılmasını” isteyebilir.
I. Alacaklı, borçlunun “örnek:13 ihtarlı ödeme emri”ne itirazda bulunması-yani; borçlu-kiracının, noterlikçe re’sen düzenlenmiş veya imzası onaylanmış kira sözleşmesi altındaki imzasını inkar etmiş olmasıüzerine, hemen icra mahkemesine başvurup “itirazın kaldırılması” isteminde bulunabileceği gibi (bu varsayımda, alacaklı-kiralayan icra mahkemesinden “itirazın kaldırılması” kararını aldıktan sonra, bu karara dayanarak borçlu-kiracının taşınmazdan “tahliyesi” için icra mahkemesine başvurabilir.) ödeme emrindeki -30,6 ve 60 günlük- “ödeme (ihtar)
süreleri”nin geçmesini bekleyip, bundan sonra icra mahkemesine başvurarak “itirazın kaldırılmasını ve boşaltmaya (tahliyeye) karar verilmesini”
isteyebilir. Yani, alacaklı-kiralayan, “itirazın kaldırılması” ve “boşaltma (tahliye)” için icra mahkemesine ayrı ayrı başvurabileceği gibi, bu isteklerini “birlikte” de bildirebilir. Uygulamada genellikle “itirazın kaldırılması ve tahliye” istekleri birlikte (aynı dilekçede) istenmekte yani ikinci yol izlenmektedir.
“İtirazın kaldırılması” istemiyle icra mahkemesine başvuruda bulunabilmek için belirli bir sürenin geçmesi gerekmediği halde, “tahliyeye karar verilmesi” istemiyle icra mahkemesine başvuruda bulunabilmek
için ödeme emrinde belirtilen -30, 6, 60 günlük- “ödeme süresi”nin geçmiş olması gerekir.
Eğer, alacaklı-kiralayan; ödeme emrinde belirtilen “ödeme süresi” geçmeden icra mahkemesine hem “itirazın kaldırılması” ve hem de “tahliye”ye karar verilmesi için başvurmuşsa, alacaklı-kiralayanın “tahliye” istemi reddedilmeli ve “itirazın kaldırılması” istemi incelenmelidir.
Bu durumda, alacaklı-kiralayanın, ödeme emrindeki “ödeme süresi” dolduktan sonra tekrar icra mahkemesine “tahliye” için başvurması gerekir.
Alacaklı-kiralayan, ödeme süresi, dolmadan icra mahkemesine “itirazın kaldırılması” ve “tahliye” için başvurmuş olur ve icra mahkemesinde duruşmada “tahliye” isteminden vazgeçerse, icra mahkemesinin sadece “itirazın kaldırılması” istemi hakkında bir karar vermesi gerekir. Yoksa, alacaklının “itirazın kaldırılması isteminin de reddine” karar veremez.
Alacaklı-kiralayanın, icra mahkemesinden “itirazın kaldırılması”nı isteyebilmesi için, İİK 269/III’deki altı ay’lık hak düşürücü sürenin geçmemiş olması gerektiği halde, icra mahkemesinden “tahliye” isteminde bulunabilmek için yasada herhangi bir süre öngörülmemiş olduğundan -İİK m. 269a’ya “…ihtar müddetinin bitim tarihini takip eden
altı ay içinde…” şeklindeki sözcükler 4949 sayılı Kanunla eklenmeden önceki dönemde- yüksek mahkeme “altı aylık itirazın kaldırılmasını isteme süresinin tahliye istekleri hakkında uygulanmayacağını, her zaman tahliye
istenebileceğini” belirtmişken, İİK m. 269a’da yapılan değişiklikten sonra “…İİK’nın 269a maddesinde ‘takibin kesinleşmesi halinde tahliye davasının ihtar müddetinin bitim tarihini takip eden altı ay içinde açılması gerektiği’
öngörülmüştür. Yasa koyucunun amacı, 269a maddesinde olduğu gibi tahliye davası için süre bakımından bir sınırlama getirmek olduğuna göre, bu maddede öngörülen sürenin itirazın kaldırılması kararının kesinleşmesini
müteakip açılacak tahliye davalarında da uygulanması gerekir…” diyerek, İİK m. 269a’daki altı aylık sürenin İİK 269b’ye göre verilecek tahliye kararlarında da kıyasen uygulanmasını istemiştir…
Yüksek mahkeme borçlunun ödeme emrine itiraz etmiş olması halinde “tahliye” istemiyle icra mahkemesine başvuruda bulunan alacaklı-kiralayanın, başvuru dilekçesinde “tahliye” yanında “itirazın kaldırılmasını”da istemiş olmasını aramaktadır. Başka bir deyişle, yüksek mahkeme, alacaklı-kiralayanın “itirazın kaldırılması” isteminde bulunmadan, “tahliye” isteminde bulunamayacağını ve icra mahkemesince “tahliye kararı” verilemeyeceğini belirtmiştir.
12. Hukuk Dairesi uzun yıllar bu görüşünü “çok sert biçimde” uygulamıştır. Bir icra mahkemesinin Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin, İİK m. 269b hükmünü bu şekilde çok sert ve dar yorumlayarak verdiği “bozma kararı”na uymayarak önceki kararında direnmesi üzerine, konuya eğilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, İİK m. 269b hükmünün bu şekilde dar yorumlanmasını hatalı bularak, direnme kararını onamıştır.
Bu Genel Kurul Kararı’nda alacaklının “takibin devamı ve tahliye” istemiyle icra mahkemesine başvurması halinde, “takibin devamı” isteminin, “itirazın kaldırılması” istemini de içerdiği kabul edilerek, icra mahkemesinin “tahliye”ye karar vermesinde bir sakınca bulunmadığı -oybirliği ile- belirtilmiştir. 12. Hukuk Dairesi, bu Genel Kurul Kararından sonra bu görüş doğrultusunda; örneğin; “alacaklının; icranın devamına karar verilmesini istemesinin”, “alacaklının; …liranın tahsilinin teminini istemesinin” “alacaklının, kira bedelinin tahsilini istemesinin”, “alacaklının; itirazın yersiz olduğunu belirtmiş olmasının” itirazın kaldırılması istemini de içerdiğini kabul etmeye başlamıştır…
Bugün, icra mahkemelerinin İİK m. 269 vd. çerçevesinde vermiş oldukları “tahliye” konusundaki kararları temyizen incelemekte olan Yargıtay 6. Hukuk Dairesi de “alacaklı-kiralayanın, icra mahkemesine verdiği dilekçede ‘kiralayanın tahliyesi’ talebi yanında, ayrıca ‘takibin devamını’da istemiş olduğu göz önünde bulundurularak, bu talebin ‘itirazın kaldırılmasını’ da kapsayacağının düşünülmesi gerekeceğini” belirterek aynı doğrultuda içtihatta bulunmuştur…
Biz, daha da ileriye giderek, alacaklı-kiralayan dilekçesinde, “takibin devamı” ya da bu anlama gelen bir sözcük kullanmış olmasa dahi, “tahliye” isteminde bulununca, “o’nun, ‘itirazın kaldırılmasını’da istemiş
olduğunun” kabul edilmesinin daha doğru olacağı kanısındayız. Çünkü, çoğun içinde az da vardır. Borçlunun itirazı kaldırılmadan, takibe devam edilemeyecek ve tahliye gerçekleşemeyecektir. Alacaklı, “tahliye” istediğine göre, “borçlunun itirazının kaldırılmasını”da istemiş farz olunmalıdır… Yüksek mahkeme “itirazın kaldırılmasına karar verilmedikçe, tahliyeye karar verilemeyeceğini” çeşitli kararlarında belirtmiştir.
II. İcra mahkemesinin, alacaklı-kiralayanın başvurusu üzerine tahliye kararı verebilmesi için, dilekçesinde açıkça “tahliye” isteminde bulunduğunu açıklamış olması gerekir. Dilekçede, sadece “itirazın kaldırılması” istenmiş, ayrıca “tahliye” istenmemişse, icra mahkemesince “tahliye kararı” verilemez. “Yüksek mahkeme; “dava dilekçesindeki
‘itirazın kaldırılması ve takibin devamı’ isteğinin, ‘temerrüdün meydana geldiğine dair bildirimin’ tahliye istemini de kapsadığını” fakat “tahliye davasının, itirazın kaldırılması isteminden ayrı (bağımsız) bir dava olması nedeniyle, ‘ıslah’ yolu ile görülmekte olan ‘itirazın kaldırılması’ davasına eklenemeyeceğini” belirtmiştir…
III. “Tahliye talebi” bölünebilir nitelik taşımadığından, kiralayan konumundan “birden fazla kişi” bulunması halinde, tahliye istemli takibin kiralayanların tümü tarafından yapılmış ve tahliye davasının da hepsi tarafından açılmış olması gerektiği gibi, paylı taşınmazlarda paydaşlardan birisinin tek başına tahliye takibi yapıp, daha sonra tahliye
davası açması da mümkün değildir… Aynı şekilde, taşınmazda “birden fazla kişi” kiracı konumunda ise, tahliye istemli takibin ve tahliye davasının tüm kiracılar hakkında açılması gerekir…
Kiralayanın ölümü halinde de elbirliği (iştirak hailnde) mülkiyet söz konusu olduğundan mirasçılardan birisi tek başına tahliye istemli icra takibi yapıp, daha sonra da tahliye davası açamaz…
III. İcra mahkemesinin tahliye kararı verebilmesi için, borçlu kiracıya; “örnek: 13 ihtarlı ödeme emri” gönderilmiş olması -ve “takip talebi”nde tahliye istendiğinden açıklanmış olması gerekir. Eğer borçlu-kiracıya, “örnek: 7 ödeme emri” gönderilmişse, icra mahkemesince tahliye kararı verilemez.
IV. Tahliye kararı verilmesi için başvurulacak icra mahkemesi, icra takibinin yapıldığı yerdeki icra mahkemesidir. Kira borcunun tahsili için, borçlunun bulunduğu yerdeki icra dairesine haciz talimatı yazılmış olması, oradaki tahliye kararı istenmesini gerektirmez.
V. İcra mahkemesinde “itirazın kaldırılması” ve “tahliye” istemleri -İİK 269/d maddesi yolu ile uygulanması gereken 70. madde uyarınca duruşmalı olarak incelenir. Yani; iki taraf davet olunup, dinlenerek, delilleri toplandıktan sonra karar verilir, evrak üzerinden karar verilemez.
Duruşma davetiyesinin, vekil aracılığı ile itiraz eden borçluya (kiracıya) değil, vekiline gönderilmesi gerekir.
Duruşmada mazereti kabul edilen borçluya (kiracıya), yeni duruşma gününü belirtir davetiye gönderilmeden, sonraki duruşmada yokluğunda karar verilemez.
Duruşma davetiyesinin, duruşma tarihinden sonra borçluya (kiracıya) tebliğ edilmiş olduğunun saptanması halinde, borçlunun yokluğunda yapılan duruşma (ve verilen karar) usul ve yasaya aykırı olur.
İcra mahkemesi önce “takip talebinin kanuna uygun olup olmadığına” -özellikle; alacaklı-kiralayanın takip talebinde “tahliye” istemiş olup olmadığını- inceler. Eğer takip talebinde “tahliye” istememişse, alacaklı-kiralayanın “tahliye talebinin reddine” karar verir… Sonra, borçlu-kiracıya gönderilen “ödeme emrinin kanuna uygun olup olmadığını”
-özellikle; gönderilen “örnek: 13 ihtarlı ödeme emri”nde ‘ödeme’ ve ‘itiraz’ sürelerinin kanuna uygun olarak belirtilmiş olup olmadığını ve “örnek: 13 ihtarlı ödeme emri” yerine hatalı olarak “örnek:7 ödeme emri”
gönderilmiş olup olmadığını; “itirazın kaldırılması ve tahliye talebi”nin altı aylık süre içinde yapılmış olup olmadığını- araştırır.
“Tahliye talebi”nin ve “ödeme emri” kanuna uygun olarak düzenlenmiş olduğunu ve alacaklı-kiralayan tarafından altı aylık süre geçmeden “itirazın kaldırılması ve tahliye” talebinde bulunulmuş olduğunu saptanan icra mahkemesi, bundan sonra bu talebi esastan incelemeye başlar…
İhtarlı ödeme emrinin, borçlu-kiracıya usulsüz (Tebligat Kanunu’na aykırı olarak) tebliğ edilmiş olması, ödeme emrini geçersiz kılmaz. Bu hususun borçlu-kiracı tarafından ayrıca “şikayet” konusu yapılması ve
“ödeme emrinin tebliğ tarihinin, usulsüz tebligatın öğrenildiği tarih olduğu” konusunda icra mahkemesinden karar alınması (ve bildirilen “öğrenme tarihi”ne göre “itiraz süresi” içinde icra dairesine itirazda bulunulması) gerekir…
Yüksek mahkeme “icra müdürlüğü tarafından çıkartılan ödeme emrinin borçlu kiracıya usulsüz olarak tebliğ edilmiş olması halinde, tahliye istemli dava dilekçesini alan borçlu-kiracının icra dosyasındaki usulsüz tebliğden
bu suretle haberdar olmuş sayılacağını, usulsüz tebliği bu şekilde öğrendikten sonra, icra mahkemesine yedi gün içinde başvurup tebliğ tarihinin düzeltilmesi için şikayette bulunması gerekeceğini, bunu yapmaması halinde, icra
mahkemesince tahliye istemli davanın esasına girilerek, gerekli kararın verilmesi icap edeceğini” belirtmiştir.
“Takip talebi”nde, takip konusu yapılan ayların ismen belirtilmemiş olması halinde, duruşmada, kiralayana “hangi ayların kira parasının takip konusu yapıldığının” açıklattırılması gerekir. Yoksa, sırf bu nedenle
“itirazın kaldırılması” ya da “tahliye” isteğinin reddine karar verilemez. Aynı şekilde, birden fazla kiralanandan hangisinin kirasının takip konusu edildiğinin “takip talebi” ve “ödeme emri”nde açıklanmamış olması halinde, duruşmada kiralayana bu hususun açıklattırılması gerekir. Ancak, tahliyesi söz konusu olan yerin açık seçik anlaşılamaması ve bunun tesbitinin yargılama yapılmasını gerektirmesi halinde, uyuşmazlık icra mahkemesinde çözümlenemeyeceğinden, “görevsizlik
kararı” verilmesi gerekir…
Borçlu, bildirdiği “itiraz sebepleriyle bağlı” olduğundan (İİK m.269b/III) itirazında “kira sözleşmesini” reddettikten sonra, itiraz sebepleriyle bağlı kalır ve sonradan “kira borcunun takas ya da başka bir nedenle sona erdiğini” ileri süremez, “aylık kira miktarına”, “kiralayanın takip hakkına” itiraz edemez (İİK m. 269b/III).
Gerçekten, bir kimse ya kiracı değildir, o takdirde kira borçluyla, o borcun ödenmiş olup olmamasıyla bir ilgisi yoktur ya da kiracıdır ve ancak o zaman “ödeme vb. gibi def’ileri” ileri sürmesi mümkün ve yerindedir.
Keza borçlu, “kira sözleşmesine” itiraz ederken, bu itirazı ile birlikte -kademeli (terditli) olarak- diğer itirazlarını -örneğin, kirayı ödediğini vb.- bildiremez (İİKm. 269b/III).
Borçlu, “kira sözleşmesine” ilişkin karşı iddia ve def’iler ileri sürmüşse, bunları ayni kuvvet ve nitelikteki belgelerle -yani, noterlikçe düzenlenmiş ya da imzası onaylanmış- kanıtlamak zorundadır (İİK m. 269/b-II).
Ödeme emrine karşı yaptığı itirazda “alacaklı kiralayana borcu bulunmadığını” bildirmiş olan borçlu-kiracı, yargılama devam ederken, elindeki “ödeme belgesi”ni icra mahkemesine sunabilir.
Gönderilen “ihtarlı ödeme emri” karşı, icra dairesine itirazda bulunan kiracının, ayrıca icra mahkemesine yapacağı -gereksiz- itirazın icra mahkemesince reddedilmesi gerekir.
“Kiralayan” sıfatının tesbitinde duraksamaya düşülmesi, “tarafların-aynı kiralanan hakkında- ayrı ayrı kira sözleşmelerine dayanmaları” ve “kira sözlemesinde tarafların karşılıklı taahhütler üstlenmiş olmaları”
halinde uyuşmazlığın çözümlenmesi yargılamayı gerektireceğinden, icra mahkemesinin “itirazın kaldırılması talebinin reddine” karar vermesi gerekir.
Kiracı hakkında, “ihtiyaç sebebi ile tahliye davası” açılmış olması hatta, sulh hukuk mahkemesince “tahliye kararı” verilmiş olması icra mahkemesinin “tahliye kararı” vermesine engel teşkil etmez. İcra mahkemesi, alacaklı-kiralayanın dayandığı -noterlikçe re’sen düzenlenmiş veya noterlikçe onaylanmış- kira sözleşmesi altındaki
imza hakkında bir inceleme yapamaz…
Tahliye isteğine ait icra mahkemesindeki duruşmada, kiralayanın, kiracının belirli bir tarihteki tahliye taahhüdünü kabul etmesi halinde, “tahliyenin …. tarihinde infaz edilmesine” şeklinde karar verilmesi gerekir.
Doktrinde “alacaklı-kiralayanın en geç ilk duruşmada yüzde kırktan aşağı olmamak üzere tazminat isteyebileceği” (İİK m. 269, d; 68/son) belirtilmesine rağmen, yüksek mahkeme “yüzde kırktan aşağı olmamak üzere
-her iki tarafça- yargılama sona erinceye kadar tazminat istenebileceği” görüşündedir…
İcra mahkemesince “itirazın kaldırılması talebinin esasa ilişkin nedenlerle kabulü halinde alacaklı lehine, talebin aynı nedenle reddi halinde ise borçlu lehine -itiraz edenin iyi ya da kötü niyetine bakılmaksızın- yüzde kırktan
aşağı olmamak üzere” tazminata hükmedilir..
Fakat “talep olmadığı halde”, icra mahkemesi kendiliğinden inkar tazminatına hükmedemez. “İtirazın kaldırılması” ve “tahliye” isteklerinden maktu harç alınır.
Yargılama sonunda, icra mahkemesince, duruşmada tefhim edilen ‘kısa karar’a aykırı biçimde ‘gerekçeli karar’ yazılamaz…
İcra mahkemesi, “kiralanan taşınmazın boşaltılmasına” karar verdikten sonra, bu karar icra dosyasına konularak takibe kaldığı yerden devam edilir. Kiralananın boşaltılması için ayrıca kiracıya “tahliye emri” gönderilmesi gerekmez.
İcra mahkemesinin “temerrüt nedeniyle tahliye”ye ilişkin kararları kesinleşmeden infaz edilebilir (İİK m. 269c/III, c:2)
Yüksek mahkeme, “tahliye ilamının en geç ne zaman infazının istenmesi gerekeceği, ne zaman kira sözleşmesinin yenilenmiş sayılacağı” konusunda;
√ “Tahliye ilamının, bir yıllık kira dönemi içinde infazının istenmesinin gerekeceğini, bu sürenin aşılması halinde kira akdinin yenilenmiş sayılacağını”
√ “İcra mahkemesinden alınan tahliye kararının, sonraki dönem içerisinde infaza konulmayıp, kira ilişkisinin devam ettirilerek üç yıl daha kira bedelleri tahsil edildikten sonra tahliye kararının infaz ettirilmek istenmesinin isabetli
görülemeyeceğini” belirtmiştir…
VI. İcra mahkemesinin takip hukukuna ilişkin kararları “kesin hüküm” (HUMK 237) teşkil etmediğinden, icra mahkemesinin verdiği tahliye kararına karşı “yargılamanın yenilenmesi” isteminde bulunulamaz.
İcra mahkemesinin “tahliye kararı”nı bozan Yargıtay kararına karşı icra mahkemesince ısrar edilebileceği (İİK m. 366/III) gibi, Yargıtayın “onama” ve “bozma” kararına karşı -on gün içinde- “karar düzeltme” isteminde
bulunmak mümkündür (İİK m. 366/III).
“Tahliye takipleri” ile ilgili icra mahkemesinin kararları -diğer takiplerle ilgili kararlar gibi- Yargıtayda “evrak üzerinde” incelenmekte yani “duruşma” istemi kabul edilmemektedir.
Ayrıca belirtelim ki; “noterlikçe resen düzenlenmiş veya noterlikçe onaylanmış” kira sözleşmesine dayanmış olan alacaklı-kiralayan borçlu-kiracının, takip dayanağı kira sözleşmesi altındaki imzasını inkar etmesi halinde, icra mahkemesine başvurup “itirazın kaldırılması ve tahliye kararı” verilmesini isteyecek yerde, sulh hukuk mahkemesine
başvurup “temerrüt nedeniyle tahliye davası” hatta “itirazın iptâli ve tahliye davası” -bu konuda bknz: İleride; İİK m. 269d- açabilir…
VII. İcra mahkemesinin vereceği “tahliye kararının temyizi” ve bunun “tahliye ve takibe etkisi” için bkz. İleride İİK m. 269c, AÇIKLAMA: A:XIV.
b. Alacaklı, icra mahkemesine “noterlikçe re’sen düzenlenmiş veya noterden onaylı” bir kira sözleşmesi sunamazsa (yani alacaklı “sözlü” ya da “adi yazılı şekilde” yapılmış kira sözleşmesine dayanıyorsa); borçlu-kiracının kira sözleşmesinin varlığını inkar etmesi halinde alacaklı icra mahkemesinden “itirazın kaldırılmasını ve tahliyeye
karar verilmesini” isteyemez. Yani, kira sözleşmesinin sadece “yazılı” olması, alacaklıya “itirazın kaldırılması ve tahliyeye karar verilmesi” konusunda icra mahkemesine başvurabilmek hakkı vermemektedir.
Çünkü, burada “imza incelemesi” ve “itirazın geçici olarak kaldırılması” kurumlarına kanun koyucu tarafından yer verilmemiştir. Bu durum icra mahkemesinin “itirazın kaldırılması ve tahliye isteminin reddine” mi yoksa “görevsizlik kararı” (“görev yönünden isteğin reddine”) mi karar vermesi doğru olur? Yüksek mahkeme’nin her iki doğrultuda da kararları vardır. Kanımızca, bu durumda ‘itirazın kaldırılması ve tahliye isteğinin reddine’ karar verilmesi hukuk tekniğine daha uygun olur.
I. Alacaklının “yazılı ve noterden onaylı” bir kira sözleşmesi veremediği hallerde, alacaklı ancak sulh hukuk mahkemesinde “kira bedelinin ödenmesi ve tahliye davası” açabilir. Bu takdirde de, borçluya itiraz üzerine
duran takipte gönderilmiş olan “ihtarlı ödeme emri” açılan bu davalar bakımından BK m. 260 ve 288 öngörülen “ihtar” yerine geçer (m. 269b/IV).
Kanun koyucu takibe konu teşkil eden yazılı kira sözleşmesindeki imzanın borçlu tarafından haksız yere inkar edilmesini önlemek için, imzanın inkarından dolayı alacaklının dava açmak zorunda bırakılması ve sonuçta alacaklı lehine karar verilmesi halinde, “borçlunun para cezasına da mahkum edileceğini” öngörmüştür (İİK m. 269b/son).
Alacaklı-kiralayanın ancak “noterlikçe düzenlenmiş veya noterden onaylı” kira sözleşmesine dayanması halinde, “itirazın kaldırılması ve tahliye” kararı vermesi gerekirse de, Yargıtay, kira sözleşmesi noterlikçe düzenlenmemiş veya noterden onaylı bulunmamış dahi olsa, taraflar arasında kira sözleşmesinin varlığının -tarafların özel durumları
gereği- tartışılamayacak derecede belirgin olduğu durumlarda da icra mahkemesinin “itirazın kaldırılmasına ve tahliyeye” karar verebileceğini içtihat etmiştir. Gerçekten yüksek mahkemeye göre; gönderilen ihtarlı ödeme emri üzerine, itirazında “kira akdini inkar etmiş” dahi olsa; -takip ve itiraz tarihinden sonra- kiralayana daha önce gönderdiği ihtarnamede, kiracılık sıfatını kabul edip- “tevdi mahalli kararı” alması halinde, kiracının ‘kiralayana daha önce gönderdiği ihtarnamede, kiracılık sıfatını kabul etmiş olması halinde, ‘borçlunun, taşınmazda kiracı olarak oturduğunun duruşmada sunulan sulh hukuk mahkemesi ilamı ile anlaşılması halinde kiracının itirazının kaldırılmasına ve tahliyesine karar verilmesi gerektiğini” belirtmiştir…
Doktrinde “adi kira sözleşmesi altındaki imzasını inkâr etmiş olan borçlu-kiracının, bu imzasını icra mahkemesinde açıkça kabul (ikrar) etmiş olması halinde, icra mahkemesinin itirazın kaldırılmasına ve tahliyeye karar vermesi gerekeceği” –haklı olarak– belirtilmiştir…
Yüksek mahkeme, “icra mahkemesince ‘itirazın kaldırılmasıyla birlikte takibin devamına’ hükmedilmiş olması ve alacaklının takip talebinde ‘tahliye’isteminde bulunup takibin devamını istemesi halinde, icra mahkemesinin
kararı tahliyeyi de içerdiğinden icra müdürlüğünce, alacaklının tahliye talebi doğrultusunda işlem yapabileceğini” belirtmiştir.
‘Sözlü’ kira akdine dayalı tahliye istemini de içeren kira alacağının tahsiline ilişkin icra takibine, borçlu-kiracı tarafından süresi içinde, kira akdi inkar edilerek ‘alacaklı ile aralarında her hangi bir kira ilişkisi bulunmadığı’nın belirtilmiş olması ve bu beyanın aksinin de alacaklı tarafından İİK 269b’de öngörülen belgelerle ispat edilememesi halinde, anlaşmazlığın çözümü yargılamayı gerektireceğinden icra mahkemesince ‘alacaklı talebinin reddine’ karar verilmesi gerekir.
II. Bugün “ilamsız tahliye takibi” üzerine, mahkemelerce verilen “tahliye”ye ilişkin kararları temyizen inceleyen Yargıtay 6. Hukuk Dairesi (ve Hukuk Genel Kurulu) “ilamsız tahliye takiplerinde, borçlu-kiracının ödeme emrine itiraz etmesi” üzerine, alacaklı-kiralayanın -”icra mahkemesinden ‘itirazın kaldırılması ve tahliye’ istemi” ile “sulh hukuk mahkemesinden ‘temerrüt nedeniyle’ alacak ve tahliye davası” yanında- “sulh hukuk mahkemesinden itirazın iptâli ve tahliye davası” açabileceği görüşündedir. Yüksek mahkemenin bu görüşü doktrinde “İİK m. 269d’de, İİK m. 67 hükmüne atıf yapılmamış olması” yönünden eleştirilmiştir…
III. Kiralanan taşınmazların “kira bedelinin ödenmemesi” nedeniyle ilamsız icra yolu ile tahliyelerinde örneksemeyle (kıyasen) uygulanacak hükümler hakkında bkz. Uyar, T., a. g e., s. 18284 vd.
Kaynak:TBB Dergisi, Sayı 84,2009