Özel esaslar Maliye Bakanlığı’nın 2010/2 sıra numaralı Katma Değer Vergisi İç Genelgesi kapsamında oluşturduğu bize göre bir sabıka kayıt sistemidir. Yasal dayanağı bulunmamakta olup sadece bakanlığın iç düzenlemeleri ile şekil bulmaktadır.. Özel esaslara alınmak yapılacak vergi incelesi sonucunda olabileceği gibi, Risk Kontrol Merkezi tarafından yapılan değerlendirme sonucunda da özel esaslara alınmış olunabilmektedir. Her iki halde de özel esaslara alınmak mükellef için ciddi bir itibar kaybı anlamına gelmekte olup ticaretini olumsuz yönde etkilemektedir. Zaten hedeflenen ve beklenen de budur!

 

Bu durumdan olumsuz olarak etkilenen ve bu sabıka kaydının haksız olarak verildiğine inanan mükellefler mahkemeye müracaat ederek, yapılan yanlışlığın mahkeme kararı ile ispat edilerek düzeltilmesini istemektedirler. Mahkeme Maliye Bakanlığı tarafından yapılan özel esaslara alınma işleminin yersiz ve yanlış olarak yapıldığını tespit edip ikna olursa mükellef lehine karar vermekte ve mükellefi onaylamaktadır. Bunun üzerine mükellef almış olduğu yargı kararı ile Maliye Bakanlığı’na müracaat ederek sabıka kaydından kurtulmak daha doğrusu mahkeme kararını uygulanmasını istemektedir. Bu ise hukuk devleti içinde mükellefin en doğal hakkı olarak görülüp değerlendirilmektedir.

 

Maliye Bakanlığı ise kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen mükellefe tamam biz seni özel esaslardan çıkardık genel esaslara aldık, ama bir şartla seninle ilgili işlemlerde “İade taleplerinde KDV Genel Uygulama Tebliği’nin özel esaslar bölümündeki usul ve esasları geçerlidir” şerhini koyarak devam edeceğiz, demekte ve aslında özel esaslardan çıkarmış gibi yapıp çıkarmamaktadır. Yani sabıka kaydından çıkardık derken aslında çıkarılmamakta ve mükellefe de bu bu şekilde ifade edilmektedir.

Bu kanunsuz ve haksız uygulamadan rahatsız olan mükellefler ise Maliye Bakanlığı aleyhine kesinleşmiş mahkeme kararını uygulamadıkları için maddi ve manevi tazminat davası açabilmektedirler.

Kesinleşmiş yargı kararlarının tartışılmaksızın uygulanması hukuk devleti olmanın ve anayasal hükümlerin bir ortak sonucu olarak değerlendirilmektedir. Çünkü ; Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesinin doğal sonucu olarak idarenin mahkeme kararlarını aynen ve gecikmeksizin uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır.Bu genel düzenlemeye paralel olarakta, İdari Yargılana Usulü Kanunu’nda Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay veya ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği hükme bağlanmıştır.

 

Özel esaslar konusunda kesinleşmiş yargı kararlarını uygulamayan Maliye Bakanlığı’na karşı isteyen mükellefler yukarıdaki açıklanan bu hakkını kullanarak maddi ve manevi tazminat davası açabilmektedirler. Açılan bu davalarda da Danıştayın, Maliye Bakanlığını tazminat ödemeye hüküm ettiği görülmektedir. (Konuya ilişkin Danıştay’ın emsal kararları bulunmaktadır.)

 

Bize göre ekonominin sıkıntıya girdiği dönemlerde devletin bir görevinin de daralan ekonominin önünü açmak ve ticaretin devamlılığını sağlamak olmalıdır. Mutlak suretle yanlış veya usulsüz işlem yapanların cezalandırılmaları gerekmektedir ve zaten de cezalandırılırlar. Ancak kesinleşmiş yargı kararlarını uygulamayarak; hem hukuk devleti ilkelerine uygun davranmamak, hem zaten daralan ticareti sınırlandırmamak, hem bürokratik iş ve işlemleri gereksiz yere artırmamak, hem mükellef ile idareyi karşı karşıya getirmemek, hem de tazminat davalarına muhatap olmamak adına Maliye Bakanlığı’nın bu konuya kalıcı bir çözüm getirmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

 

(Dünya Gazetesi | 17.10.2017)

http://www.muhasebetr.com/ulusalbasin/haber_oku.php?haber_id=24166